Bir gece uyanıyorsunuz ve o güne kadar sizin için anlamlı olan mal varlığınız, mülkünüz, eğitiminiz, hırslarınız, hedefleriniz, aklınıza gelen her şey, hayata dair beklentileriniz yok oluyor! Yerini savaşın getirdiği kaygı, güvensizlik, nefret ve kaygı alıyor ve bu nefret nesillere aktarılıyor.
İnsanoğlunun varoluşundan bu yana savaş, insanlıkla birlikte varlığını sürdürmüştür.
Devletler ve topluluklar birbirleriyle olan ekonomik ve siyasi anlaşmazlıklar sonucunda kendi ordularına müdahale ediyor; Şiddetin ve insan katliamının adıdır; savaş! Savaşlar tarihin farklı dönemlerinde ve farklı coğrafyalarda yaşanmıştır. Günümüzde modernliği ve metaevren dünyasını görmezden gelen bazı çıkarlar, tarihin ilkelliğini ortaya çıkararak insani bir hata işliyor. Günümüzde Keşmir, Myanmar, Kuzey-Güney Kore, Sudan, Filipinler, Rusya-Ukrayna’da devam eden ve şu sıralar da İsrail ile Filistin arasında gündemde olan savaşlar… Dünyanın her yerinde savaşlar varken bu savaşın kazananı kim olacak? Kaybeden kim? Kazanan yoktur ve kaybedenler tüm insanlıkla birlikte saf insanlardır.
Evini, vatanını, toprağını, bedeninin bir parçasını kaybetmiş bireyler… Geleceğe dair umudunu kaybetmiş nesiller… Geçmişini geride bırakıp vatanını terk etmek zorunda kalanlar… Peki bu acının hesabını kim verebilir? ? Toplumda, kimsenin açıklayamadığı anlamsız çıkar çatışmaları nedeniyle meydana gelen, geri döndürülmesi zor, hatta imkansız olan felaketler, derin travmalar bırakmaktadır.
Bu üzücü durum bireyde ve toplumda derin psikolojik yaralar açmakta, bu yaralar nesillere aktarılmakta ve etkileri yıllarca sürmektedir. Savaş mağduru bireyler, kin ve nefretle büyüyen, geleceğe dair hiçbir amacı ve umudu olmayan bir nesle dönüşürken, bu nesil dünyaya ve insanlığa nasıl fayda sağlayabilir?
Savaşlar sosyolojik, ekonomik ve manevi alanlarda toplumsal sorunlar yaratırken, hem nesneler hem de bireyler üzerinde hem fiziksel hem de ruhsal açıdan yıkıcı etkiler yaratmaktadır. Savaşa maruz kalan bireylerin, özellikle de çocukların ve kadınların, savaşa doğrudan katılan erkekler kadar, hatta daha fazla etkilendiği birçok araştırmada gösterilmiştir. En iyi sonuçla bile savaş mağdurlarının ruh sağlıkları bozulmakta ve psikolojik sorunlar yaşadıkları görülmektedir. Üzülerek belirtmek isterim ki, bitmiş savaşların sonunda travmatik durumlar ortaya çıkmıştır ve bu travmatik deneyimin tedavisinde uzmanların bile çaresiz kaldığı hepimiz için aşikardır.
Araştırmalar, savaş mağduru olup göç etmek zorunda kalan çocukların yüzde 70’inin psikiyatrik rahatsızlıklara, yüzde 94’ünün ise travma sonrası stres bozukluğuna sahip olduğunu gösteriyor.
Bu çocuklar bir şekilde savaştan sağ çıktılar ama ruhsal olarak zihinleri her zaman savaşın bıraktığı yara izlerini taşıdı. Bu deneyimlerin etkisi hayatları boyunca aldıkları her kararda açıkça görülmektedir. Savaşlarda ölüm, yaralanma, sakatlık ve bunlara tanık olmak, başkalarını öldürmek ve yaralamak gibi ağır travmatik deneyimler yaşanmakta ve aynı zamanda bu uygulamaların açtığı yaralar olan kayıp, ayrılık ve yas sonucunda bireyler, dolaylı ve doğrudan travma sonrası stres bozukluğu (TSSB), anksiyete yaşarlar. Alkolle, alkol bağımlılığıyla, sonlulukla, konsantrasyon sorunlarıyla, şizofreni ve psikoz gibi psikiyatrik bozukluklarla, travmatik olaylarla baş edemeyen bireylerde disosiasyon meydana gelir.
Bu ruhsal sıkıntı ve yansımaları oldukça benzer olup, sadece savaşa maruz kalan bireylerde değil, dolaylı olarak savaşa tanık olan aile üyelerinde, savaş mağduru bireylere destek veren sorumlularda ve savaşa müdahale eden bireylerde de psikolojik travmalara neden olmaktadır. savaşı sosyal medya ve haberler aracılığıyla. İkincil travma mağduru bireylerde depresif belirtiler, günlük yaşamı kesintiye uğratan kaçınma, aşırı uyarılma, kabus görme, uyuyamama, tükenmişlik gibi sorunlar yaşanmaktadır.
Tüm bu yaşananlar ülkelerin düzeni yeniden kurma konusunda büyük zorluklar yaşamasına neden oldu. Her iki savaşan taraf da istisnasız bu sıkıntılara maruz kaldı. Bu nedenle mevcut düzeni bozan bir savaşın asla kazananı olmaz. Bu bir insanlık suçudur! Ölenler, yetimler, yetim çocuklar… Kaybeden insanlıktır!
Umudumuz sevgisizliğin dünyaya hakim olmaması, umutsuzluğa yer kalmaması, savaşsız, barışçıl bir dünyada sürekli birlik ve beraberlik içinde yaşamamızdır. Ünlü şairimiz Rıfat Ilgaz’ın kardeşlik içinde yaşamayı şu satırlarla anlattığı gibi:
Birlikte yaşamaktan mutluluk duyuyoruz Meşe, çam, köknar, kayın… Çınar gibi tutun toprağına Ne bizi ne de kendinizi suçlamayın. En büyük şairimiz ne dedi? Neden onun sesini dinlemiyorsun? “Ağaç gibi özgür yaşa” dememiş miydi? Ve bir orman gibi kardeşçe mi?
(Ilgaz, 2010: 270)
instagram
Facebook
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamen yazarların orijinal niyetleridir ve Onedio’nun yayın politikalarını yansıtmayabilir. ©Onedio
halkapinarajans.xyz